20 Ocak 2015 Salı

HIZ MI? YAŞAMAK MI?


Dünyanın çok hızla ilerlediği, kaybedecek zamanın olmadığı ve onun hızına yetişemezsek yarışta geri kalınacağı düşüncelerinin hakim olduğu bir süreçten geçiyoruz.  Aslında bu empoze ediliyor, dayatılıyor. İletişim, ulaşım, yemek her şey o kadar hızlandı ki, ben şimdi yapmazsam yapacak başka birisini bulacaklar diyerek ya da hiçbir şeyden geri kalmamak için koşuşturma halinde toplum. 

Bu yetişme telaşı başladıktan sonra stres ve depresyonda insanların hayatına girdi. “Mail'e hemen cevap vermeliyim”, “bir an önce anlaşmayı imzalamalıyız”, “teslimatı hemen yapmam gerekiyor" , her şey çok hızlı, “3 gün tatil var hemen bir yerlere gitmeliyim”…

Doğanın bazı kuralları var ve insanların da bazı kuralları var. Bir yolda ilerlerken yanınızdaki denizin manzarasının keyfini çıkarmak için ya durursunuz ya da hızınızı azaltırsınız değil mi? Hızla geçerken ise sadece mavi bir duvar görmüş olursunuz… Hayat da aynen öyle, hızla yenilen yemekler, sırf yaptık demek için seyredilen filmler, tatiller, ailecek yapılan programlar… hepsi bir şeylerin arasına kısa sürelerle sıkıştırılıyor… bir bakıyorsunuz çocuklar büyümüş ve hatırladıklarınız sadece resimlerde olanlar, çünkü tek yaptığınız resim çektirmek olmuş o sırada… yıllar sonra geçmişe baktığınızda sadece o mavi duvarı hatırlıyorsunuz… işe gittim, eve geldim, evlendim, tatile şuralara gittim vs vs...

İçinde duygu yok, o sırada yaşadıklarınızın hayatınıza ve size kattığı şeylerin hiçbiri yok. Sürekli bir şeylerle meşgul olmuşsunuz ama hiçbirinden tatmin olamadığınız için hep arayışta olmuşsunuz, Anın, olayın ve iletişimin içine bir türlü girememişsiniz. Aslında sadece bir ölüydünüz, nefes alan koşturan ama bunlar dışında canlılık belirtisi göstermeyen birer ölü. 

İşin içinde hissetmek, tadını çıkarmak, içine sindirmek yoksa o hayat gerçekten boşa yaşanmış bir hayattır. Sırf ders arasındaki teneffüs dakikalarında topla oynamak gibi beş dakika vaktiniz olduğunu biliyorsunuz ve hızlıca oynuyorsunuz. Ne maç yapmanın keyfine varıyorsunuz, ne kaslarınız doğru düzgün çalışıyor ne de sırtınızdan ter akıyor… sonradan teneffüslerde nasılda oynardık dersiniz ama hatırladığınız sadece oynadığınızdır. “Hani şu maçta sizi nasılda yenmiştik, o başıma çarpan top canımı ne yakmıştı ya” diyeceğiniz anılardan yoksun olur. Yapılmak için anlık değişiklik için yapılan şeylerdir.

Dünya hızla ilerlemiyor ki, dünyanın dönüş hızı değişti mi? Kalp atış hızımızda bir değişme oldu mu? Son dönemde insanlık evrim mi geçirdi? Hayatın hızında hiçbir değişiklik olmadı, sadece bize dayatıldı. Teknolojik gelişmeler bizim doğamızı değiştirmedi. Bu her şekilde bize empoze edildi ve bize karşı bir silah olarak kullanılarak daha çok köleleştirildik. İnsanlığa dayatılan her şey onun için zararlıdır. Bu büyük reklam kampanyalarıyla da olsa, dini baskılarla da olsa, siyasi görüşle de olsa, iş ve mahalle baskısı ile de olsa… doğru olan bir şeyi kimse zorlamaz, doğal akış zaten insanlığı oraya götürür.

Bazı şeyler, hızı asla kabul edemez… nasıl ki çayın bir demlenme süresi varsa bizimde hayatımızın belirli bir hızı var. Kişisel gelişim ve dönüşümün de kendi içinde süreçleri vardır o da bir anda olamaz ve onu hızlandırmak isteyenler iki arada sıkışıp kalanlar olarak hayatlarına devam ediyorlar… Süreçleri “sorun” olarak görenlerin ise bu kendi sorunu, aslında onlar sadece dünyanın oyununa gelmişlerdir. 

Yavaşlayın… yaşadığınızı hissedin, nefesinizi takip edin, düşüncelerinizi takip edin, doğanın nasıl bir düzen içinde işlediğini takip edin, dışarı çıkıp derin bir nefes alın… yaşadığınızı tekrar hissedin ve hep canlı kalmak için çalışın.

İyi söylüyorsun da bu dönemde çok zor diyenlere gelsin… gerçekten isteyen bir yolunu bulur…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder