Dünyanın çok hızla ilerlediği, kaybedecek zamanın olmadığı ve onun hızına yetişemezsek yarışta geri kalınacağı düşüncelerinin
hakim olduğu bir süreçten geçiyoruz. Aslında bu empoze ediliyor,
dayatılıyor. İletişim, ulaşım, yemek her şey o kadar hızlandı ki, ben şimdi
yapmazsam yapacak başka birisini bulacaklar diyerek ya da hiçbir şeyden geri
kalmamak için koşuşturma halinde toplum.
Bu yetişme telaşı başladıktan sonra
stres ve depresyonda insanların hayatına girdi. “Mail'e hemen cevap
vermeliyim”, “bir an önce anlaşmayı imzalamalıyız”, “teslimatı hemen
yapmam gerekiyor" , her şey çok hızlı, “3 gün tatil var hemen bir
yerlere gitmeliyim”…
Doğanın bazı kuralları var ve insanların da bazı
kuralları var. Bir yolda ilerlerken yanınızdaki denizin manzarasının keyfini
çıkarmak için ya durursunuz ya da hızınızı azaltırsınız değil mi? Hızla
geçerken ise sadece mavi bir duvar görmüş olursunuz… Hayat da aynen öyle, hızla
yenilen yemekler, sırf yaptık demek için seyredilen filmler, tatiller, ailecek
yapılan programlar… hepsi bir şeylerin arasına kısa sürelerle sıkıştırılıyor…
bir bakıyorsunuz çocuklar büyümüş ve hatırladıklarınız sadece resimlerde
olanlar, çünkü tek yaptığınız resim çektirmek olmuş o sırada… yıllar sonra
geçmişe baktığınızda sadece o mavi duvarı hatırlıyorsunuz… işe gittim, eve
geldim, evlendim, tatile şuralara gittim vs vs...
İçinde duygu yok, o sırada yaşadıklarınızın hayatınıza
ve size kattığı şeylerin hiçbiri yok. Sürekli bir şeylerle meşgul olmuşsunuz
ama hiçbirinden tatmin olamadığınız için hep arayışta olmuşsunuz, Anın, olayın
ve iletişimin içine bir türlü girememişsiniz. Aslında sadece bir ölüydünüz,
nefes alan koşturan ama bunlar dışında canlılık belirtisi göstermeyen birer
ölü.
İşin içinde hissetmek, tadını çıkarmak, içine sindirmek
yoksa o hayat gerçekten boşa yaşanmış bir hayattır. Sırf ders arasındaki
teneffüs dakikalarında topla oynamak gibi beş dakika vaktiniz olduğunu
biliyorsunuz ve hızlıca oynuyorsunuz. Ne maç yapmanın keyfine varıyorsunuz, ne
kaslarınız doğru düzgün çalışıyor ne de sırtınızdan ter akıyor… sonradan
teneffüslerde nasılda oynardık dersiniz ama hatırladığınız sadece
oynadığınızdır. “Hani şu maçta sizi nasılda yenmiştik, o başıma çarpan top
canımı ne yakmıştı ya” diyeceğiniz anılardan yoksun olur. Yapılmak için anlık
değişiklik için yapılan şeylerdir.
Dünya hızla ilerlemiyor ki, dünyanın dönüş hızı
değişti mi? Kalp atış hızımızda bir değişme oldu mu? Son dönemde insanlık evrim
mi geçirdi? Hayatın hızında hiçbir değişiklik olmadı, sadece bize dayatıldı.
Teknolojik gelişmeler bizim doğamızı değiştirmedi. Bu her şekilde bize empoze
edildi ve bize karşı bir silah olarak kullanılarak daha çok köleleştirildik.
İnsanlığa dayatılan her şey onun için zararlıdır. Bu büyük reklam
kampanyalarıyla da olsa, dini baskılarla da olsa, siyasi görüşle de olsa, iş ve
mahalle baskısı ile de olsa… doğru olan bir şeyi kimse zorlamaz, doğal akış
zaten insanlığı oraya götürür.
Bazı şeyler, hızı asla kabul edemez… nasıl ki çayın bir
demlenme süresi varsa bizimde hayatımızın belirli bir hızı var. Kişisel gelişim
ve dönüşümün de kendi içinde süreçleri vardır o da bir anda olamaz ve onu
hızlandırmak isteyenler iki arada sıkışıp kalanlar olarak hayatlarına devam
ediyorlar… Süreçleri “sorun” olarak görenlerin ise bu kendi sorunu, aslında onlar
sadece dünyanın oyununa gelmişlerdir.
Yavaşlayın… yaşadığınızı hissedin, nefesinizi takip
edin, düşüncelerinizi takip edin, doğanın nasıl bir düzen içinde işlediğini
takip edin, dışarı çıkıp derin bir nefes alın… yaşadığınızı tekrar hissedin ve
hep canlı kalmak için çalışın.
İyi söylüyorsun da bu dönemde çok zor diyenlere gelsin… gerçekten isteyen bir yolunu bulur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder