Birkaç gün önce bir arkadaşıma
bir mesaj gönderdim ve “Ne zaman her şeyi anlatacaksın?” diye sordum. Bir Manifestör
olarak olayı başlatmak bana düşüyordu. Yanıt “Hiçbir zaman, maalesef” oldu… O benim
gerçekleri bilmek istediğimi zannediyordu, ben ise onun altına girdiği bütün bu
gizliliğin ve yalanların yükünden kurtulmasını istiyordum.
İnsanların gerçekleri saklamasının
çok farklı nedenleri vardır… Kendisini farklı göstermeye çalışmak, kendisini sevdirmek ve kabul ettirmek, diğer kişiyi üzmemek,
manipüle etmek, ilgisini çekmek, kandırmak, terfi etmek, daha çok satış yapmak…
Bir sürü nedenden dolayı gerçekleri saklarız ya da yalan söyleriz. Bu
yalanların içine bahaneler üretmek, pembe-beyaz yalanlar, tutulamayacak
sözlerin verilmesi de girer…
İnsanlar nasılsa dünyaları da
aynıdır. Ben bunu gözümde şöyle canlandırırım: küçük bir küre ve onu tamamen
kapsayan çok daha büyük bir küre vardır; küçük olan kişisin kendisi iken büyük
olan onun yarattığı dünyasıdır. Büyük küre tamamen küçüğün bir yansımasıdır… İnsanlar
bir araya geldiklerinde bu büyük küreler kesişse bile yine herkes kendi
yansımasını görüyor, kendi dünyası içinde yaşamaya devam ediyor…
Dünya, bizim yansımamız ise
gerçeklerden kaçmak, saklanmak, gizlenmek sadece dünyamızda olan bir şey değildir;
kendi içimizde de kendimizden kaçıyoruz demektir. Kendimize yalan söylüyorsak
dünyada da söyleriz…
Bir şeyleri gizlemeyi alışkanlık
haline getiren bir insanın kendisinden neleri gizlediğini düşünebiliyor
musunuz? Özellikle vücut haritasında, Solar Plexus (Duygular) merkezi tanımlı
olmayanlar ekstra kendilerini gözlemlesinler; onların gerçeklerden ve
yüzleşmelerden kaçmak için yapmayacakları yoktur…
"Tanrı ile Sohbet 2”
kitabını okuduğumda, benim en çok dikkatimi çeken GERÇEĞİ SÖYLEMENİN
BEŞ BASAMAĞI oldu. Öyle uzun uzadıya anlatılan bir konu değildi sadece
liste halinde yazılmıştı, açıklanmıyordu ama yine de benim dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Bu basamaklar:
·
Kendine kendin
hakkında gerçeği söylemeye başla:
Arınmak, ruhsal konuların en temelinde var değil mi? Peki,
kendine itirafta bulunamayan bir insanın arınma süreci nasıl başlar? Nasıl
ilerleyebilir?
Bu çalışmaya başlamadan önce kendi içimdeki bazı
farkındalıkları kabul edememe ya da kendime yakıştıramama durumunu herkes gibi ben
de yaşadım. Human Design’da kendi olmama ve zihinsel oyunların kalıplarını
öğrendiğim için biraz daha şanslıydım, çünkü duymuştum bunları ama daha derine
inerken zorlanıyor yine de insan. Bir süre sonra olaylar karşısında verdiğim
tepkilerin, kızgınlıkların nedenini kendime sormakla başladım. Bu neden oldu
diye düşünürken, kendimden kaçtığımı ve sorumluluğu üzerime almadığımı fark
ettim. İşte o andan itibaren kendime, kendimle ilgili gerçeği söylemeye söz
verdim. Bu artık bir çalışmadan çok bir oyuna dönüşmüştü…
Kendinize gerçeği söylemeye başlayınca kendinizi kabul
etmeye de başlıyorsunuz. Bir süre zorlansanız da eşik değeri
geçtikten sonra artık her şey “Aferin, bunu da fark ettim” kıvamına geliyor. Burada
önemli olan, her fark edişin, her itirafın büyük bir başarı olduğunu görmek, kendinden
utanmak yerine bunun büyük bir nimet olduğunu anlamaktır… Kendinizi
yargılamaktan vazgeçme noktasıdır.
·
Başkası hakkındaki
gerçeği kendine söyle:
İnsanları olduğu gibi kabul etmeye başlamanın ilk adımları
da burada atılıyor. Çünkü siz diğerleri hakkındaki düşüncelerinizi “ama”, “belki”,
“ya gözüktüğü gibi değilse” şeklinde maskelerle üstünü kapatarak bir hayale ya
da kabusa inanmak istiyorsunuz. Diğer kişiyi olduğundan farklı görmek
istemenizden kaynaklanıyor ama kendinizi kandırmaya bir son vermek ve herkesi
olduğu gibi kabul etmeye başlamak gerekiyor. İşte başlangıç noktası burasıdır.
Aradan zaman geçtikçe arkadaşlarım, ailem ya da iş
yerindekiler hakkında fark ettiklerimi üstünü kapamadan kendime söyledim… Bu
kısım kolay olmadı çünkü bunun gerçek olup olmadığında emin olamıyordum sonra
anladım ki bu “benim” onlar için gerçeğim…
·
Kendin hakkındaki
gerçeği başkasına söyle:
Bir süre sonra kendimle ilgili farkındalıklarımı ulu
orta söyler, kendimi baya baya anlatır hale gelmiştim. En kötü yanlarımı bile konuşabilmek
aslında kendimi kabul etmemin en büyük göstergesiydi. Diğer kişinin yorumları
ya da düşüncelerinden bir süre çekindim, utandım ama onlarında sadece kendi
endişelerimden kaynaklı olduğunu fark edip çok daha açık ve rahat olabildim.
Ben kendimden memnunsam diğerlerinin ne düşündüğünün ne önemi var ki…
Artık bu aşamada kimseye kendinizi sevdirmeye
çalışmanın, hanım hanımcık olup, hatasız birisi gibi davranmanın hiç anlamı
olmadığını anlıyorsunuz… İnsanlara diyorsunuz ki “ben buyum ve ben kendimi bu
şekilde kabul ediyorum”. Artık incinmekten, incitilmekten korkmuyorsunuz çünkü
kendiniz bunu açıkça söyleyebilecek güce sahip olduğunuzda artık orada acıtılabilecek
yara kalmamış oluyor…
·
Başkası hakkında
gerçeği başkasına söyle:
Kendisi ile ilgili gerçeği duymayı herkes
kaldıramayabiliyor ama kaldıramayacakları, sizin gerçek olarak nitelendirdiğiniz
şeylerin değişmesi ya da saklanması anlamına gelmiyor. Önemli olan gerçeklerin
nasıl söylendiği, Strateji ve Otoritenizle hareket etmeniz size doğru zamanda
söyleme şansını verecektir… Ben kendi duygusal dalgamı beklemeden atladığımda
çok zor durumlarda kaldım ama öğrenirken biraz da çam devrilmiyor değil…
Burada asıl zorlanılan diğer kişiyi kırarak, öfkelendirerek
onu kaybetme korkusudur… Sevgisini kaybetme, ilgisini kaybetme, güvenini
kaybetme korkusu… Yalan söyleyerek kazanılması imkansız şeyleri nasıl
kaybedebilirsiniz. Kaybedeceğiniz her şey zaten yalandır…
·
Herkese her
şey hakkında gerçeği söyle:
İşte burada gerçeklere o kadar açık hale geliyorsunuz
ki, artık kendi gerçeğinizle bağlantı kuruyorsunuz, özünüzle. Sezgileriniz
gelişiyor ve gerçeğe olan bakışınız değişiyor, en önemlisi hayatınızdaki tüm
yüklerden özgürleşmiş oluyorsunuz… Kimin ne dediğinin, ne düşündüğünün, önemi
kalmıyor… siz kendinizle artık bağlantı kurabildiğiniz için dışarıya zaten
muhtaç kalmıyor, eski aradıklarınızı aramıyorsunuz, ne bahane yaratmak için
kendinizi kasıyorsunuz, ne başkalarını üzmekten ya da üzülmekten çekiniyorsunuz,
tamamen özgür oluyorsunuz. Tüm gerçekleri söyleyebiliyorsunuz…
Gerçekler aslında herkesin işine
gelir tabi ayrımı görebiliyorsanız… Sizi, siz olduğunuz için severler; size siz
olduğunuz için inanırlar, güvenirler; sizinle doğrudan iletişime geçerler, diğer
türlü hep bir hayalle iletişimdedirler… Hani zengin biri paramı mı seviyor beni
mi diye şüpheye düşer ya, işte onun gibi… sizi severler, hikayelerinizi değil…
Çok kolay gözükmüyor
değil mi? Kendi gerçeklerinizi kendinize söylemeye başladıktan sonra her şey
çorap söküğü gibi geliyor. Zaten onun için bunlar birer basamak, hepsine aynı
anda başlamıyorsunuz; hazır oldukça bir sonraki basamağa geçiyorsunuz…
Ne demiştik uygulanmayan bilginin değişimimize hiçbir faydası olmaz… Artık eyleme geçmeli ve gerçekleri söylemeye başlamalıyız…
Ne demiştik uygulanmayan bilginin değişimimize hiçbir faydası olmaz… Artık eyleme geçmeli ve gerçekleri söylemeye başlamalıyız…
İletişim için: arslaneb@gmail.com
Cok guzel bir yazı olmus. GERCEGI SOYLEYEBİLMENİN BES BASAMAGİndaki ilk iki basamak aslinda bildiğimiz, bazılarınızın uygulayabildigi, bazılarımızın ise uygulamakta zorlandığı basamaklar ama açıkcası diger üç basamaktan cogumuzun haberi bile yoktu. Katılıyorum artik bu bes basamağı hayatimıza uygulama zamanı geldi. Teşekkürler Ebru Arslan.
YanıtlaSil