Bugünler enerjisel olarak alınan
kararların sorgulandığı, vazgeçişlerin yoğun yaşandığı zamanlar… Düzen, bizi
bir şekilde karar vermeye, bazı şeyleri geride bırakmaya ve yeni yöne doğru yöneltmekte;
bu da geçmişten kopmama arayışlarını tetiklemekte… Zihin, kendi savaşını veriyor. Herkesin içindeki zihin-öz savaşı, farkındalık düzeyine göre farklı seviyelerde devam ediyor...
Yaşam kararlar üzerine
kurulmuştur. Hangi yöne gideceğimizi belirleyen ve bir sonraki yol ayrımına götüren
de kararlarımızdır; yani hayatın en önemli belirleyicisidir…
Aslında nereye gideceğimizi hangi
yolda ilerleyeceğimizi, hangisinin daha doğru olduğunu ruhumuz biliyor ama insan
zamanla ruhu ile bağlantısını koparır ve artık onu duyamaz hale gelir. Zihinle
öyle bütünleşti ki, ona öyle güvenir hale geldi ki ruhun sesi, zihnin gürültüsü
altında duyulmaz oldu…
İnsan hayatı aslında bu resimdeki
yol gibidir. Ruh o yolun nereye gittiğini bilir ve bir varış noktası vardır. Zihin
ise derki “bu yoldan gitmek senin için hiç doğru gibi gözükmüyor baksana şu
manzaraya, şu güzelliğe hadi oraya gidelim” ve bir seraba doğru sürükler insanı.
Bir süre o güzelliğe götürüyor gibi olsa da onun bir tuzak
olduğu sonradan anlaşılır… Zihin (nefs) böyle çalışmıyor mu? Sizin ruhunuzla aldığınız bir
kararı yok saymak için her şeyi kullanıyor. Bu bazen en derin korkular oluyor,
bazen en keyifli şeyler oluyor. Bazen sevilmek için yapıyor, bazen kendini
kanıtlamak için…bazen bir yeni bir fikir bulmuş gibi oluyor, bazen eskiye
özlem duyularak, bazen filmde duyulan bir söz, bazen birkaç gün sonra ödenecek
faturaları karşına çıkararak… zihin tüm açıklıkları, tüm hassasiyetleri sırayla
önüne çıkarıyor… Oysaki yolunda ilerlese
hem gideceği noktaya varabilecek hem de manzaranın tadını çıkarabilecekti… Ruh,
zihinden daha bilgedir çünkü daha büyük çerçeveden görebiliyor…
Zihin belki zengin olmak için
koşullandırıldı ve bunun için kişi hiç sevmediği bir işte bütün vaktini geçirmek
zorunda kalıyor, ne zenginliğin (manzara) ne de kariyerinin (yol) keyfini
sürebiliyor…
Karar verirken zihin ile öz
arasındaki farkı anlamak en zor olan kısım… zihne öyle güvenir hale geldi ki
insan, uçurumdan uçsa da, hayatı sıkıcı ve boğucu olsa da başka alternatifi
yokmuş gibi devam ediyor… Human Design ile yeni tanışanlar ise nasıl karar
vermeleri gerektiğini yani Strateji ve Otoritelerini
öğrenseler de nasıl kullanacaklarını bilmiyorlar… kitaptan ya da internetten
okuduğunuzda bunun neden kaynaklandığını genelde anlaşılmıyor. Bir kitap okunduğunda
sadece bir raporla özellikleri anlatıldığında her şeyin öğrenildiği düşünülüyor…
Peki, ama bu Strateji ve Otorite neden var? Ne işe yarar? Bunun asıl çalışması
nasıldır? Sakral sesini duymak ya da duygusal dalgayı beklemek neden önemli? Bunun
amacı nedir? Bütün bunları bilmeden Strateji ve Otoritenizi bilmenizin çokta
bir anlamı yoktur çünkü işin özünden uzaksınızdır… bu yüzeysel bir şey değildir, kendi özünüze ulaşmak için işin özüne inmek gerekir…
Yedi yıl çok uzun diyerek şikayet
edilir ama çalışmaya başlayınca anlıyor insan neden zaman aldığını… siz kendi
stratejinizi beklerken, zihnin bekletmemek için sizi yoldan çıkarışlarını
gördükçe üzerinizdeki bütün yükleri, ördüğünüz bütün duvarları anlıyorsunuz… Strateji ve Otoritenizle
aldığınız kararı boşa çıkartmak için uğraşan zihnin bütün oyunlarını fark etmeye
başlayınca işler değişmeye başlıyor…
Yeni başlayanlar kendi karar verme
mekanizmasına henüz bağlantılarını sağlayamadıkları için zihnin kişiyi ikna
etmesi o kadar kolay oluyor ki, o manzaranın büyüsüne hemen kapılıyor… Bir
karar alındığında ilk önce bu kararın nereden geldiğinden endişe duyuyor insan… Stratejim
ve Otoriteme uygun mu karar diye ciddi endişeleri olur. “Yanıtlamayı bekledim
mi? Evet, sonra otoritem için dalgamı bekledim mi? Dalgamı tamamladım mı?” gibi
bir sürü kişiden kişiye değişen endişeler ve şüpheler olur, acemiliktendir
bunlar… Kontroller yapılır tamam denir ama yine emin olamaz, zihin çoktan
devreye girmiştir. Zaten hep devrededir ama endişeden ve şüpheden beslenen
zihin daha çok atağa geçer. Büyük olasılıkla normalde yapılacak şeyden daha
farklı bir karar olduğundan, zihin neden hatalı karar olduğu ile ilgili bütün
gerekçeleri teker teker ortaya çıkarır... Vazgeçirmek ve yoldan çıkartmak için
her şeyi dener… Strateji ve Otorite ile pratik yapma
aşamasındayken bazen hatalar yapılır da çünkü henüz gerçek iletişim kurulamamış
sadece denenmiştir ama nasıl hatalı kullanıldığını öğrenmek için bu da gereklidir…
sonra bir gün bir kararda “tamam şimdi anladım” farkındalığı yaşanır işte ondan
sonra daha kolaydır çünkü karar verme anının nasıl olduğunu deneyimlediğiniz ve
bağlantı kurduğunuz andır, artık neyi arayacağınızı bilirsiniz… ondan sonra
zihin yine devrededir ama artık yaşadığınız bir deneyiminiz ve fark ettiğiniz
şeyler vardır. Şüphelerin azalmaya başlaması ile zihinle her mücadele anında daha
da koşullandırmalardan arındığınızı fark edersiniz. Daha çok kendinize
güvenmeye başlarsınız... Zihin sizi sorgulamaya başladığında onu sessiz moda almak
çok daha kolay olmaya başlar. Pratik yapmak gerekiyor… Stratejinin gerektirdiğini
yapmaya kendini alıştırmak gerekiyor, Otorite için ise o ayrımı hissedebilmek
için hassasiyeti kazanmak gerekiyor yani çalışmak gerekiyor…
Bize çocukluğumuzdan beri “neden”
sorulur ve her şeyin bir nedeni olması gerektiği öğretilir, "kötüyüm çünkü bu
oldu"… Aslında sadece duygusal dalgan inişte olduğu için kötü hissediyorsun, belirli
bir nedeni yok… Bazen alınan kararların da açıklanacak nedeni yoktur. Ben böyle
karar verdim demek en doğrusudur çünkü Stratejin ve Otoriten sana yolun bu
demiştir, nedenini söylememiştir… her aldığınız kararı sorgularsanız zihni
devreye sokarsınız… Daha çok sorgulama, zihni daha da güçlendirir… kararım bu
ve beni nereye götürecek göreceğiz diyebilmek gerekiyor.. stratejik zihinsel
aktivitelerin devri artık kapandı, onun için insanlık çıldırma sınırlarında
dolaşıyor… insanın zihni bir gözlemci olarak tutmayı öğrenip, ruhu ile
ilerlemeyi tekrar öğrenmesinin zamanı gelmiştir…
Zihinle verilen karar ne kadar mantıklı ve anlamlı gibi gözükse de sonuçta bu zihinden gelir, o yolun devamını
göremez ve çoktan yoldan çıktığından kişiyi gerçekte istediği noktaya götüremez…
İstenilen şey gerçekleşmiş gibi gözükse bile hiçbir zaman tatmin etmez… şu anki insanlığın en
büyük sorunu olan, daha fazlası için koşturmaya devam edilir ve tamamen acı içinde tatminsiz hayatlar yaşanır…
Strateji ve Otorite, tüm o
manzaranın sahte cazibesine karşı koymak için bir yoldur. Bizim kalıplaşmış tepkimiz o manzaraya atlamaktır
ama bize henüz yol ayrımının gelmediğini ve yola devam etmek gerektiğini hatırlatan bir
araçtır, arınma ve ruhunuzla iletişim yöntemidir…