Bu günlerin moda akımlarından biri, mandala boyamak ve onun resimlerini paylaşmak. Hiç denemedim ve denemek gibi
bir niyetim de yok…
İlk önce geçmiş deneyimlerden
başlarsak, eski iş yerimde işlerin az olduğu dönemlerde, canımız çok sıkıldığında herkesin oynadığı bir top
oyunu vardı (7-8 yıl önce). Renkli toplar patlatılıyor ve oyunun devam edebilmesi için aşağıya
doğru inmesine engel olunuyordu... İlk 10 dakika bir şey olmasa
da ne zaman 10 dakikadan fazla oynasam, her zaman o renklerin içinde, farklı
gibi gözükse de aslında rutin hareket ederken çok derin düşüncelere daldığımı
ve bu derin düşünlerin nedense hep negatif olduğunu, sonrasında ise depresif
bir hal almama neden olduğunu fark ettim… Mandala da aynı şey… belirli
hareketler var, belirli dikkat edilecek şeyler gerisi hipnotize olma ve derin
düşüncelere dalma ve ne düşündüğünü bile fark etmeden boyamaya devam etme hali,
bilinç kaybı… Geçmişteki farkındalıklardan ve iyi gelmeyen şeylerden ders almak
gerekli…
Ama asıl önemli olan kısım ise
bambaşka… Ben hayatımın başkası tarafından şekillendirilmesine artık izin
vermiyorum. Hayat aracımın direksiyonunda ben varım ve yolu ben çiziyorum ve ben
istediğim gibi renklerle oynuyorum… Mandala kitaplarında gördüğüm kadarıyla
hazır şekiller geliyor ve insanlar onu istedikleri gibi boyuyorlar yani sözüm
ona “hadi yaratıcılığınızı kullanın!” deniyor… Yaratıcılık? Bu aslında
elinizdeki ile nasıl idare edebilirsiniz nasıl daha iyi hale getirebilirsiniz
demek… yani size sunulan şeye mecbur kalıyorsunuz ve kendiniz yaratamıyorsunuz. Desen ne ise onu boyamak zorundasınız… Önce şekli kendiniz çizip, sonra renklendirme şansınız olmuyor… Tüketim dünyası her şeyi bizim önümüze seriyor, yaratıcılığımızı daha da unutalım diye bize yaratıcı olduğumuzu düşündürtüyor…
Moda akımlarını belirleyen birkaç
yaratıcı kişi o yılın modasını belirliyor geri kalan diğer bütün modacılar
sadece hazır mandalayı boyamak gibi o yıl moda olan şeyin dışına çıkamadan ufak
değişikliklerle taklide kaçıyorlar… kendi doğal yaratıcılıklarının önünü
kendileri kesiyorlar…
Yaratıcılık özgürlük gerektirir,
farklı olmayı kabul etmeyi gerektirir, başkasının ne düşüneceğini ya da piyasa
işi yapmak yerine kendi istediğini yaparak onu sunacak cesareti gerektirir…
cesaret olmadan, farklı olmadan ve ideallerinde ısrarcı olmadan yaratıcı olunamaz…
Farklı olmak demek dışarıdan
bakınca aşırı hareketler ya da dikkat çekici kıyafetler, yaşam tarzı
farklılıkları değil… farklı olmak demek kendi istediklerinde, kendi idealleri
doğrultusunda yaşamak ve çoğumuzun "koyun" diye nitelendirdiği genel ile hareket
etmeyen demektir…
Farklı olan insan, seçimde oyunu
anket sonuçlarına göre vermez… kendi görüşüne en uygun olana verir, fikri yoksa
da çoğunluk X partisine veriyor diye o partiye vermez. Herkesin yaptığı sporu
yapmak için zorlamaz kendini… İsviçre’deki üniversitede yapılan araştırmanın
sonuçlarına göre hayatında ilerlemez, dergilerde yazan genel durumlara göre kendininkini değerlendirmez; tatilde herkesle aynı şeyleri yapmak için uğraşmaz; illa evlenmeliyim, statü kazanmalıyım gibi
kalıplara sokmaz kendini. Hepsini istediğinde ve onun için doğru zaman, kişi ve
yer üçlemesi oluştuğunda yapar. Farklı
insan, kendi olur; kalıplar dar gelir ona… bu mandalanın deseni bile olsa…
Bir ara ünlü astrologlar, kişisel
ve ruhsal gelişimcilerin paylaşımlarına yapılan yorumlara bakmıştım, incelemiştim, insanlar
neye nasıl tepkiler veriyor diye… Basma kalıp sevgi ve ışık sözleri, teşekkür
yazıları ile diğer aşırı uç olan kavgaya giden söylemler… iki gruptan biri ne
yazıldığını belki de doğru dürüst anlamadan şükran yorumları yapıyor, kayıtsız
şartsız beğenme ve kabul; diğer tarafta farklı olmak için aşırı uca kayma,
beğenmediysen de aşırı tepkiyle ilgi çekme. İstisnalar var tabiki… Her iki
grupta hazır mandala kitabı alıp da onu boyama çalışan ama sadece moda olduğu
için bunu yapan insanlar; sıradan ve genelleme içine girenler…
Bunu okuyup üzülen, alınan ya da
hadi oradan diyenler olabilir ama birisinin size gerçekten uyuduğunuzu, sistemin kölesi olduğunuzu, onun içine daha
çok gömüldüğünüzü ve farkındalığın sadece sözde kaldığını söylemesi gerekiyor...
Başkalarının neden bu kadar yaptıklarına güveniyorsunuz? Neden
kendiniz kendi hayatınızın rotasını belirleyemiyorsunuz? illa bir guru ya da
sürekli size bir şeyler sunulması mı gerekiyor?
Ben kendi başıma yaptığım her çalışmanın neden işe yaradığının cevaplarını şimdi alıyorum, kendime güvenmekle doğru olanı yaptığımı görüyorum... İlla belirli bir
teknikle hareket etmeniz, illa doğru kelimeleri kullanmanız gerekmiyor ki, niyet
en önemli şey… Başkalarının size sunduğu kadarla hareket etmeye devam
ederseniz kendi hayatınızı şekillendiremezsiniz, size sunulanla idare etmek
zorunda kalırsınız, daha fazla gelişemez, ilerleyemez ve başkalarının size
sunması için gözlerine bakar durumda kalırsınız… Bu sadece ruhsallıkla ilgili
değil, her konu için geçerli.
Bir şeyleri yapmanın, sorunları
çözmenin ya da ilerlemenin çok farklı yolları var. Size sadece çok azı
sunuluyor, kendinize güvenmeyi öğrenin… Standart bir insan olmaktansa özgür
olun, özgün olun… kendi hayatınızı kendiniz çizin ve istediğiniz gibi
renklendirin…
Daha önce okumayanlar için
önerilir: http://donusumbaslasin.blogspot.com.tr/2015/07/sistemin-disina-cikamayanlar-sizi.html
İletişim için: arslaneb@gmail.com