Beş yıl önce bir eylül akşamı arkadaşımla
sohbet ediyorduk… Konu hayattı, insandı ve
evrensel düzendi…
Konuşma bir ara yaşamdaki coşkuya
geldi… “Ebru yaşam coşkusu için ne düşünüyorsun?” diye sormuştu… “Bence yaşama
coşkusu hayata açık olmak ve sana getireceklerine önceden şükretmek demek, her ne getirirse getirsin… Sorunların abartılmadığı ve sorunları çözmenin tek amaç
olmadığı yaşamdan keyif almak demek” dedim… Arkadaşım “ama sorunlar olmazsa ya
da onları önemsemezsen hayat çok sıkıcı olmaz mı? Ne ile oyalanacağız
sorunlarımız olmazsa ” dedi… kilit kelime galiba OYALANMAK…

Yürürken bir insanın ayakları yere basmadan nasıl yürür onu deneyimlediğim, coşkuyu daha yoğun hissetmeye başladığım, hayatımın en keyifli zamanlarıydı. Yaptığım
şeylerden keyif almayı öğreniyordum, kendimi izliyordum ve her fark ettiğim şeyde
biraz daha mutlu oluyordum. Kendimi tanıyordum. Human Design haritamı
biliyordum araştırıyordum ama teker teker hepsinin keşfini yaşıyordum, neleri
doğru neleri yanlış kullandığımı daha iyi görüyordum...
Önceleri kendime kızardım “bunu
da yapamadın, bak yine aynı hatayı tekrar ettin, yine yine yine”… O süreçte
anladım ki suçlayarak ya da kendime kızarak hiçbir şey ilerlemiyor, hiçbir şeyi
sindiremiyorum, içselleştiremiyorum… Kendimdeki, o zamanlar kötü olarak
nitelendirdiğim özellikleri gülümseyerek ve bunu yakınlarımla "bende bu da
varmış" diye anlatarak kutlamaya başladım… Bu bir kutlamaydı çünkü hayatımdaki
bir düğüm daha çözülmüş oluyordu ve bu benim yaşama daha sıkı sarılmama neden
oluyordu…
Bir insanın hayatta yapacağı en
büyük hata olanlar yüzünden birisini suçlamak, affetmemek, yargılamaktır, bu
kişi kendisi de olsa… Kendinizi ya da başkasını suçladığınızda yaşananlar zihinde
sürekli tekrar eder, sürekli… Keyif almadığınız bir şeyi zihninizde defalarca
canlandırırsınız, defalarca acılarını tazeler durursunuz ve eğer düşünce yaratılıyorsa tekrar tekrar düşüne düşüne benzer olayları yaratmayı da başarırsınız…
“Evet bu oldu, evet bu hatayı ben yaptım” diyebilmek
hayata keyfi, coşkuyu getiren şey; aynı zamanda tekrarlamamanın,
ders almanın da başka yolu yok…
Bütün olanları kabul etmek ondan ders
almamızın ve tekrar etmememizin anahtarıdır…
“Evet ben yaptım ve bundan keyif
almadım, tekrarlamama hakkımı kullanmak istiyorum” demek hayatın
getireceklerine karşı heyecanlı ve istekli olmamızı sağlar. Tekrar eden kısır döngülerin yerine sürprizlere açık olur, farklı şeylerin keyfine varmaya başlayabiliriz... Ne olursa olsun keyif
almalı insan, en kötü şeyden bile ders çıkartmanın keyfine varmayı bilmeli. Coşku başka ne ola ki…
Arkadaşıma şöyle demiştim “sorunlar
olmadığında, sorunlara sarılmadığında yaşam coşkusu ortaya çıkıyor ve emin ol
sıkıntılarla uğraşmaktan çok daha keyifli… boş kalmıyorsun, OYALANMANA gerek
kalmıyor… aldığın nefesten, çiçekleri seyretmekten, sevdiğin
insanlarla bir arada olmaktan, yaptığın işten ve yediğin yemekten keyif almak
varken kim ister sıkıntılarla örülmüş karanlık bir hayatı…”
Bizler gerçekten çok bilinçsiz
çok yüzeysel yetiştirildik; hayat aslında aydınlık sadece
ışığa kendini açman gerekiyor… İnsanlar başkalarına ya da kendilerine kızdıklarında, yargıladıklarında ya da suçladıklarında her şey karanlık ve korkutucu olduğundan yüzleşmelerden de korkuyorlar ve kendini tanımaktan kaçıyorlar… Aslında olaya farklı açıdan bakılabilse her şey o kadar kolay
aşılabilecek, hayat o kadar keyifli olacak ki…
Sadece farklı açıdan bakabilmek yaşama coşkuyu getirmenin kapısını açacak...
Not: Yukarıdaki fotoğrafı o günlerde Moda sahilinde ablam çekmişti… Işığa kendini açan da benim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder