Hayatımın belki de en karanlık
dönemindeyken, 1 Nisan 2010 günü, iş yerinde sigara molası için kafeteryanın
terasına çıktığımda, her zamanki gibi düşüncelere dalmış ve yere bakıyordum. Sigara
bitmek üzereyken başımı kaldırdığımda tam karşımda parıl parıl parlayan beyaz
çiçekleri ile bezenmiş bir erik ağacını gördüm. Gözlerim kamaşmıştı ve içimde
büyük bir coşkunun oluşmaya başladığını hissettim, kalp baya deli gibi çarpıyordu,
sanki çevresinde haleler vardı ve o kadar kutsal gözüküyordu ki… Başımı çevirdim
ileride birkaç ağaç daha gözüküyordu ve onlarda şahanelerdi….
Tarihi çok iyi hatırlıyorum çünkü
babamın doğum günüydü ve onsuz geçen 11.yıldı, ekstra hüzünlü olduğum bir gündü;
hayat içinde sağlam durabilmek, ayakta kalabilmek için tutunacak hiçbir şey
bulamadığım zamanlar ve değişmeyi seçtiğim ilk zamanlardı… Karanlığın içinde o
erik ağacı bana o tutunacağım dalı uzattı ya da ben artık hayatın renklerini
görmeyi kabul etmiştim…
O gün havalarda uçtum, çalışmayı
bıraktım, bütün gün ağaçları seyrettim... Ben oradayken sigaraya içmeye
gelenlerle konuştuğumda “ağaçları görüyor musunuz ne kadar güzeller” diye
söze atlıyordum, aslında günlerdir doğa o şekildeymiş ben farkında değilmişim…
Hayat o kadar karanlıkmış ki benim için, o kadar kendi karanlık düşüncelerime
dalmışım ki fark etmemişim bile. Aslında çok uzun süredir İstanbul’da çiçek
açan ağaçları hiç fark etmediğimi de anladım…
Benim için büyük bir silkelenme
zamanı oldu, düştüğüm kuyudan çıkmak için bir fırsat bulmuştum…
O dönemde bir meditasyon
seminerine gitmiştim ve meditasyonu yaptıran kişi başlarken “enerjiyi
yükseltmek için sizi mutlu eden bir şeyi düşünün ama kesinlikle birisini değil,
bir manzara, sizi mutlu edecek herhangi bir şey” dedi… çiçekler geldi gözümün önüne
ve meditasyonun içene hop diye daldım… sonrasında da hep rengarenk çiçekleri
kullandım enerjimi yükseltmek için…
Belediyenin diktiği lalelere
bakarken, yolda çiçek satan kadınların önünden geçerken, mevsimi geldiğinde
çiçek açan ağaçları, vazodaki güzelliklerini gördüğümde enerjimi yükselttiler…
benim en kötü zamanımda bile bana umut veren hayatıma renk katan şeyler oldular…
Yaklaşık bir ay sonra sigarayı
bıraktım temiz havayı içime çekmenin keyfine varmaya başladım, o da bana
coşkuyu verdi… gün geçtikçe sayıları daha da arttı… Her şeyin kötü yanını bekleyip daha iyi olursa
sevinirim düşünce yapısındayken, kendimi en kötüsüne hazırlarken artık
hayattaki en pozitif insanlardan biri haline geldim, şükran duygusunun ne demek
olduğunu daha da iyi anladım gün geçtikçe… daha iyisini hak ettiğimi ve kötüye
razı olmak zorunda olmadığımı ve bunun da sadece kendi enerjimi ve yaşam
coşkumu arttırarak yapabileceğimi anladım…
Hayatın griliği içinde renklerin
peşine düşün. Bu hayat o kadar kötü değil. Her türlü sıkıntının yanında
hediyesi de var… Bu dünya dualitelerden ibaretse sadece kötü yanını görmek
bizim tercihimizdir. Biraz da diğer yanını görmeye çalışın; siz isteyin o
karşınıza mutlaka çıkacaktır. Hayatınıza renk katın! Bu renk için çok istediğiniz
şeyin olmasını beklemeyin; ufacık bir ışık, ufacık bir renk daha büyüklerini
görmeniz için zemini hazırlar. Biraz mütevazi olmak ve bir yerden başlamak
önemli olan… daha büyüğü için küçükleri kaçırdıkça, daha büyüğü olduğunda da onun
farkında olamazsınız. Hedef hep büyük olduğunda tatmin edilmesi zorlaşır, hep
daha fazlasını beklemekten solup gidersiniz… bir çiçekle, bir şarkı ile, denize
karşı oturup keyif yapacak yarım saat ile… ama size iyi gelen şeylerle, size
coşkunuzu tekrar kazanmanıza yardımcı olacak şeylerle hayatınıza renk katmaya
başlayın, bir süre sonra daha da büyüğünü hak ettiğinizi göreceksiniz. O kadar
ufak şeyler o kadar mucizevi şeyler yapabiliyor ki… renklere açık olun ve size
geldiklerinde kabul etmeyi bilin…
İletişim için: arslaneb@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder