“30 yaşına kadar
hayatım hep beklemekle geçmiş, birileri benim için bir şeyler yapacak, sunacak
diye sadece beklemiştim ve bana “ne istiyorsan onu yapabilecek gücün
var, sadece bilgi ver ve yap, sana bir şeylerin sunulmasını bekliyorsan yaşam
seni cezalandıracak ve sana hiçbir şey gelmeyecek” denildi… En temel şeydi bu
hayatımdaki beklemek ve evet bana hiçbir zaman bir şey sunulmadı, onun için
vasat, sorunlu ve sinir harbi içinde geçen bir hayatım oldu. İnsanın
kendisinden 180 derece farklı bir hayatı yaşaması o kadar ilginçti ki…” Benim web sitemde kendimi anlattığım sayfadaki yazımdan
alıntı. Bir insanın aslında kendi yolundan nasıl çıktığının ve bambaşka bir
hayatın içinde kendini bulmasının örneğidir…
Bu resimdeki kollarından sıkıca tutulup, kımıldamaması
sağlanan çocuk benim… Fotoğrafta benim de olmam için babam "Ebru’yu tutun" dediğinden, ablam ve kuzenim beni sıkıca tutuyorlar. Bu kayıt altına alınmış tek bir
kare… Bir Manifestör çocuk bunları çok yaşar. Sadece çocukluğunda değil, tüm
hayatı boyunca yaşar… Ra’nın bir sözü vardı “Manifestörlere herkes tasma takmak
ister, çünkü ne zaman ne yapacaklarını kimse kestiremez”… işte bu durdurulma ve
kontrol hali ise bizim doğamıza aykırı bir durum… bu bizleri öfkeli ve çekilmez
kılan…
Bir manifestör çocuk bir şeyi yapmayı öğrendiği anda her
şeyi kendisi yapmaya başlar… çok sabahlar hatırlarım evde herkes uyurken kapıyı
açıp dışarıya oyun oynamaya gittiğimi… ablam anlatır, sürekli ortalıktan kaybolduğumu, mahallede
aradıklarını ve beni kendi kendime oyun oynarken
bulduklarını… 3 yaşındayken bir yaz
akşamı annem çamaşır yıkıyordu ve sahile gidebilmek için önce çamaşırın bitmesi
gerekiyordu, bana öyle söylenmişti. Annem makinenin başından uzaklaştığında
sırf işler aksamasın diye makineye uzanıp, içinden çamaşır alıp, merdanede
sıktırmaya çalıştığımı ve o sırada kolumu da merdaneye sıktırdığımı hatırlarım…
bileğimdeki izi de her zaman hatırlamama neden olur ama bunlar bir Manifestör
çocuğun yaramazlığı değildir. Yapabileceğini bilir, bu sahile gitmeyi
gerçekleştirmek için yapılacak bir eylemdir. Manifestör çocuk ile ailesi arasında izin istemeye dayanan bir iletişim olmalı…
Her zaman manifestör çocuğun yapmak istediği güvenli olmaya bilir :)
Diğer tiplerdeki çocuklara istemeleri, atılmaları, girişimci olmaları
öğretilirken, hatta yetiştiriliş tarzı bu iken doğal yapısı bu olan tek tipteki
çocuklar ise durdurulur, yapmasına izin verilmez. Hatta ondan ne yapması
söylenilene kadar beklemeleri öğretilir, tasması takılır boynuna ve yoğun bir
ceza programı uygulanır… Benim için ceza programı ya da şiddet uygulanmasa bile
ciddi derece üzerimde baskı vardı ve korkutulmuştum. Bana söylenmeden bir şey
yaparsam başımın belaya gireceğini ve söz dinlemenin daha güvenilir olduğunu
çözmüştüm, şartları çok zorlamamıştım… Bütün bunlardan dolayı da insanların
benim için ne dedikleri ne düşündükleri önemliydi çünkü ucunda cezalandırılmak
olabilirdi… Zamanla Manifestör çocuk ya sadece bekleyen bir hal alır ya
da tüm bu sınırlamalara karşı baş kaldırıp, asi, sürekli öfke kusan bir hal
alır… ben pasif-agresif olmayı seçmişim.
Ortaokulda, Türkçe dersi için beklerken öğretmenimiz
elindeki cetvelle tahtaya vurdu ve sınıfı susturdu, herkesi ayağa kaldırdı ve tek tek cetvelle
ellere vurmaya başladı. Sıra bana geldiğinde beni yerime oturttu ve benden
sonraki arkadaşımla devam etti. Benim haricimde herkes cetvelden nasibini aldı…
Öğretmenimiz güzel bir konuşma yaptı. Bütün sınıfı beş dakika boyunca
izlediğini sınıfta herkesin ayakta olduğunu, gülenlerin, şakalaşanların, bağıranların olduğunu, sadece benim önümdeki kitapla ilgilendiğimi söyledi…
doğruydu sadece ben sakince oturmuş ve kitaptan bir şeyler okuyordum… Bu
aslında otorite altında ezilmeye başlayıp, artık başım daha fazla belaya
girmesin şeklinde düşünce yapısına kapılan, kendinden vazgeçen Ebru’nun geldiği durumdu…
Ama asıl cezalandırılmanın beklediğim zaman olduğunu çok
sonraları anladım… Yapısal olarak kapalı
aura içine nasıl olurda soruları, fırsatları alabilirdim; nasıl olurda bir
Jeneratör gibi fırsatlar benim ayağıma gelebilir ki… beklediğim için asıl
cezalandırılıyordum, çünkü bana hiçbir şey gelmiyordu… hayattan ve gelecekten
istemekten, hedeflemekten, gerçekleştirmekten vazgeçmiştim ve sadece birisi
istesin ya da ne yapacağımı söylesin diye bekliyordum… Sonunda 30 yaşıma doğru
gelirken bu cezalandırılma dayanılmaz boyutlara ulaştı ve “artık yeter” diye
bağırıp cezalardan korunmak için çevremde oluşturduğum kabuğumu kırmaya karar
verdim…
Bir Jeneratöre, Projektöre beklemesi gerektiğini, auralarının çalışma şeklinin böyle olduğunu söylediğimizde bunun çok zor olduğunu söylerler, çünkü onlar çocukluklarından itibaren ileri
atılmayı, istemeyi, girişimde bulunmaya alıştırıldılar ve onlara gelmesini
beklemek doğal halleri olmasına rağmen, zihin (nefs) için bu durumu öze karşı
kullanmak çok daha kolaydır. Artık alışkanlık haline gelmiş olan öne atılma
hali zihinle pekişmiş ve doğal hallerini yaşamak zorlaşmıştır. Benim için ise beklemek dünyanın en kolay eylemiydi. Zihin o konuda o kadar rahattı ki yıllarca
bekleyebilirdim, benim için de istediğin şeyi yapmak, atılmak çok zordu…
Yukarıdaki resmi anlatırken babamdan, ablamdan, kuzenimden
bahsettim ve kimsenin bir suçu olmadığının özellikle altını çizmek isterim…
İsterseniz buna karma deyin ya da başka bir şey ama ben zaten dünyaya bunu
yaşamak için geldim, ailem olmasaydı okulda olacaktı, belki aile büyükleri
olacaktı, belki büyük trajik olaylar beni aynı konuma getirecekti… sonuç olarak
ben bir şekilde yine koşullandırmalar altında kalacaktım… Onun için önemli olan
suçluyu bulmak değil, kendini bulmak…
“Ben ilk aşamalarda çok zorlandım; eski alışkanlıklara, eski
çevrenizin sizi tanıyış şekline ve eski seni istiyoruz baskılarına karşı koymak
çok kolay bir şey değildi… Farklılığını yaşamak, homojen düzenin dışına çıkmak,
koşullandırmalardan sıyrılmak, kendini yaşamak; çalışma istiyor, azim istiyor,
dirayet istiyor. İşte bu DÖNÜŞÜM sürecine hazır olanların elinden tutmak ve
yalnız olmadıklarını hatırlatmaya karar verdim. Bu dünyadaki en güzel şey ve en
doyum verici şey, kendini yaşamak, kendini sevmek; işte bu her şeye değer. “ yine kendimi anlattığım yazımı böyle
bitirmiştim…
Sadece tip değil, diğer bütün potansiyel zihin oyunlarının
temelleri çocuklukta atılıyor. Strateji ve Otoritesini unutan bir çocuk, ruhu
ile bağlantısını kaybetmiştir, bütün hayat yolu değişmiştir. Onu tekrar yoluna sokması gerekir... Evet kolay değil ama imkansız da değil… Yapılabiliyor…
Her çocuk kendi Strateji ve Otoritesinde uzman olarak doğar
ve zamanla bu ellerinden alınır… Eğer ki aklınızda “ama bir yerlere gelebilmesi
için bütün dayatmaları yapması gerekir, onu herkes gibi yetiştirmezsek ezilir,
geri kalır” gibi şeyler düşünüyorsanız dünyaya bakışınızı yeniden gözden
geçirmek zorundasınız demektir… çocukları kendilerinden uzaklaştırarak
zorunluluklar içinde yetiştirmeye çalıştığınız her an onun hayatından çaldığınızı
sakın unutmayın…
Çocuklarınızı koruyabilmek için yapabilecek en önemli şey,
çocuğun doğal Strateji ve Otoritesini unutmasına engel olmaktır, onu kendisi
olarak büyümesine izin vermektir… Belki bale yapamıyor olacak, belki sizden
farklı yapısı olacak, belki dışarıdan sizin istemediğiniz bir çocuk profili
çizecek ama o bütün hayatı boyunca sağlıklı ve mutlu olacaktır… çünkü kendi
olacaktır… bu sayede her zaman ayakları üzerinde duran, kendini ve ne
istediğini bilen bir birey olacaktır.
İletişim için: arslaneb@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder