25 Temmuz 2015 Cumartesi

Neden Hayatınızın Başkası Tarafından Şekillendirilmesine İzin Veriyorsunuz?


Bu günlerin moda akımlarından biri, mandala boyamak ve onun resimlerini paylaşmak. Hiç denemedim ve denemek gibi bir niyetim de yok…

İlk önce geçmiş deneyimlerden başlarsak, eski iş yerimde işlerin az olduğu dönemlerde, canımız çok sıkıldığında herkesin oynadığı bir top oyunu vardı (7-8 yıl önce). Renkli toplar patlatılıyor ve  oyunun devam edebilmesi için aşağıya doğru inmesine engel olunuyordu... İlk 10 dakika bir şey olmasa da ne zaman 10 dakikadan fazla oynasam, her zaman o renklerin içinde, farklı gibi gözükse de aslında rutin hareket ederken çok derin düşüncelere daldığımı ve bu derin düşünlerin nedense hep negatif olduğunu, sonrasında ise depresif bir hal almama neden olduğunu fark ettim… Mandala da aynı şey… belirli hareketler var, belirli dikkat edilecek şeyler gerisi hipnotize olma ve derin düşüncelere dalma ve ne düşündüğünü bile fark etmeden boyamaya devam etme hali, bilinç kaybı… Geçmişteki farkındalıklardan ve iyi gelmeyen şeylerden ders almak gerekli…

Ama asıl önemli olan kısım ise bambaşka… Ben hayatımın başkası tarafından şekillendirilmesine artık izin vermiyorum. Hayat aracımın direksiyonunda ben varım ve yolu ben çiziyorum ve ben istediğim gibi renklerle oynuyorum… Mandala kitaplarında gördüğüm kadarıyla hazır şekiller geliyor ve insanlar onu istedikleri gibi boyuyorlar yani sözüm ona “hadi yaratıcılığınızı kullanın!” deniyor… Yaratıcılık? Bu aslında elinizdeki ile nasıl idare edebilirsiniz nasıl daha iyi hale getirebilirsiniz demek… yani size sunulan şeye mecbur kalıyorsunuz ve kendiniz yaratamıyorsunuz. Desen ne ise onu boyamak zorundasınız… Önce şekli kendiniz çizip, sonra renklendirme şansınız olmuyor… Tüketim dünyası her şeyi bizim önümüze seriyor, yaratıcılığımızı daha da unutalım diye bize yaratıcı olduğumuzu düşündürtüyor…

Moda akımlarını belirleyen birkaç yaratıcı kişi o yılın modasını belirliyor geri kalan diğer bütün modacılar sadece hazır mandalayı boyamak gibi o yıl moda olan şeyin dışına çıkamadan ufak değişikliklerle taklide kaçıyorlar… kendi doğal yaratıcılıklarının önünü kendileri kesiyorlar…

Yaratıcılık özgürlük gerektirir, farklı olmayı kabul etmeyi gerektirir, başkasının ne düşüneceğini ya da piyasa işi yapmak yerine kendi istediğini yaparak onu sunacak cesareti gerektirir… cesaret olmadan, farklı olmadan ve ideallerinde ısrarcı olmadan yaratıcı olunamaz…

Farklı olmak demek dışarıdan bakınca aşırı hareketler ya da dikkat çekici kıyafetler, yaşam tarzı farklılıkları değil… farklı olmak demek kendi istediklerinde, kendi idealleri doğrultusunda yaşamak ve çoğumuzun "koyun" diye nitelendirdiği genel ile hareket etmeyen demektir…

Farklı olan insan, seçimde oyunu anket sonuçlarına göre vermez… kendi görüşüne en uygun olana verir, fikri yoksa da çoğunluk X partisine veriyor diye o partiye vermez. Herkesin yaptığı sporu yapmak için zorlamaz kendini… İsviçre’deki üniversitede yapılan araştırmanın sonuçlarına göre hayatında ilerlemez, dergilerde yazan genel durumlara göre kendininkini değerlendirmez; tatilde herkesle aynı şeyleri yapmak için uğraşmaz;  illa evlenmeliyim, statü kazanmalıyım gibi kalıplara sokmaz kendini. Hepsini istediğinde ve onun için doğru zaman, kişi ve yer üçlemesi oluştuğunda yapar.  Farklı insan, kendi olur; kalıplar dar gelir ona… bu mandalanın deseni bile olsa…

Bir ara ünlü astrologlar, kişisel ve ruhsal gelişimcilerin paylaşımlarına yapılan yorumlara bakmıştım, incelemiştim, insanlar neye nasıl tepkiler veriyor diye… Basma kalıp sevgi ve ışık sözleri, teşekkür yazıları ile diğer aşırı uç olan kavgaya giden söylemler… iki gruptan biri ne yazıldığını belki de doğru dürüst anlamadan şükran yorumları yapıyor, kayıtsız şartsız beğenme ve kabul; diğer tarafta farklı olmak için aşırı uca kayma, beğenmediysen de aşırı tepkiyle ilgi çekme. İstisnalar var tabiki… Her iki grupta hazır mandala kitabı alıp da onu boyama çalışan ama sadece moda olduğu için bunu yapan insanlar; sıradan ve genelleme içine girenler…

Bunu okuyup üzülen, alınan ya da hadi oradan diyenler olabilir ama birisinin size gerçekten uyuduğunuzu, sistemin kölesi olduğunuzu, onun içine daha çok gömüldüğünüzü ve farkındalığın sadece sözde kaldığını söylemesi gerekiyor... 

Başkalarının neden bu kadar yaptıklarına güveniyorsunuz? Neden kendiniz kendi hayatınızın rotasını belirleyemiyorsunuz? illa bir guru ya da sürekli size bir şeyler sunulması mı gerekiyor? 

Ben kendi başıma yaptığım her çalışmanın neden işe yaradığının cevaplarını şimdi alıyorum, kendime güvenmekle doğru olanı yaptığımı görüyorum... İlla belirli bir teknikle hareket etmeniz, illa doğru kelimeleri kullanmanız gerekmiyor ki, niyet en önemli şey… Başkalarının size sunduğu kadarla hareket etmeye devam ederseniz kendi hayatınızı şekillendiremezsiniz, size sunulanla idare etmek zorunda kalırsınız, daha fazla gelişemez, ilerleyemez ve başkalarının size sunması için gözlerine bakar durumda kalırsınız… Bu sadece ruhsallıkla ilgili değil, her konu için geçerli.

Bir şeyleri yapmanın, sorunları çözmenin ya da ilerlemenin çok farklı yolları var. Size sadece çok azı sunuluyor, kendinize güvenmeyi öğrenin… Standart bir insan olmaktansa özgür olun, özgün olun… kendi hayatınızı kendiniz çizin ve istediğiniz gibi renklendirin…


İletişim için: arslaneb@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder