Bebek dünyaya geldiğinde artık her şeyi tamamlanmıştır.
Tüm hücrelerindeki DNA’sı mühürlenmiştir: kim olduğu, kişiliği, yetenekleri,
güçlü ve zayıf yanları, hayat yolunda nasıl ilerleyeceği, her şeyi. Aynı anda
aurasal etkileşimler ve gezegen transitlerin etkisi ile ilk koşullandırmalar altında
kalmaya başlıyor. Çevreden ve diğerlerinden aldığımız etkiye koşullandırma
diyoruz ve bu etki altındaki zihin, kendisinde olmayanı zayıflık olarak görüp
onu telafi etmek için kararlar aldırıyor… yanlış kararlar…
Doğduğumuz ilk anda başlıyor yavaş, yavaş. Annenin duygusal
yapısı, duygusal olmayan çocuğu koşullandırmaya başlıyor ya da bağışıklık
sistemi her zaman aktif olmayan bir bebek, aktif olan annesinin yanında kendini
güvende hissediyor ve ona aşırı bağlanmasına neden olabiliyor. Zaten hayatın
ilk yedi yılında koşullandırmaların büyük bir kısmı tamamlanıyor ve hayat boyu
devam edebiliyor.
Zaman ilerledikçe tabi etkileşim alanları genişliyor.
Devreye okul giriyor, sonra işyeri, arkadaş grupları, televizyon, medya ve
reklam dünyası tarafından sürekli bize pompalanan ideal insan kalıpları. “Daha
iyi olmak elinizde, bunun için…”, “kaderinizi değiştirin…”, “bu marka sizi
diğerlerine anlatır…”,”bu koku baştan çıkarır..” ve çok daha fazlası. Hayatta
bazı şeylerimiz olmazsa eksik olduğumuz, başarılı olamadığımız, ancak bize
gösterilen şeyler olduğunda mutlu ve ideale en yakın hale geleceğimiz dikte
ediliyor. İdeal insan? Kim için ideal? Herkes aynılaştırılmaya çalışılıyor.
Herkes aynı tür giyinip, aynı şeyleri yapıyor. Her sene moda adı altında
tüketim teşvik ediliyor. Farklılıklar yok ediliyor. İşin kötü tarafı zihinde
aynı olmak istiyor. Zihin eksik olmayı
istemez, onları tamamlamak için kararlarını ona göre aldırır. Tabi, bunların
hangisi gerçekten eksiklik, bu çok büyük muammadır.
Koşullandırmaların etkisi altındayken: yetersizlik duygusu
ve kendini kanıtlama; kendini sevmeme ve bundan dolayı sürekli olarak sevecek
birilerini arama; sınırlarını bilememe ve sınır koyamama; gerçeklerle
yüzleşmekten kaçınma; dikkat çekmek için uğraşma; olmadık ilişki, iş ve
çevrelere tutunmak ve bırakamamak; bunlar sadece bir bölümü… Farkında olmadan bu düşünceler bütün
hayatımızı işgal ediyor, hangi alanda açıklık varsa kararlarımız hep onu telafi
etme doğrultusunda alınıyor. Aslında A kapısı sizin için doğru olabilecekken,
kendinizi kanıtlama güdüsüyle B kapısını seçebilir ve bütün hayatınızı hayal
kırıklığı ve acı ile geçebilir. Gerçekten bu bir açıklık mı? Gerçekten
kendimizi kanıtlamaya gerek var mı?
Aslında ebru sanatına ilgisi olan biri herkes gibi fotoğraf
kurslarına gidiyor ya da facebook, instagram paylaşımlarından geri kalmamak
için koca objektifli makinelerden alıyor. İlgi alanları bile aynı oldu. Aynı
yerlere tatile gidiyor, aynı yerlerde yemekler yeniliyor, aynı diziler
seyrediliyor, aynı kitaplar okunuyor, her şey aynı sanki. Sistem böyle istiyor;
kontrol edebilsin, farklılıklarla
uğraşmasın, herkesin alacağı kararlar önceden tahmin edilebilsin.
Her birimiz diğerimizden farklı; farklı olmak, bu
farklılığı yaşamak ve bütüne bu şekilde ulaşmaya geldik. Hepimiz büyük yapbozun
küçük birer parçayız. Aynı parçadan ikinci, yedek yok, joker yok. Bir parçanın
yerine başka parça koyulamıyor. Bütün renkleri aynı olsa da şekli farklı, en
ufak bir çıkıntısı farklı olduğundan zorlasan da oturmuyor. Yaşamak için
geldiğimiz kişi dışında başka birisini yaşamaya çalışmak bizi sıkıyor,
daraltıyor, yoruyor. Başkaları gibi olmaya çalışmak, koşullandırmalar altında
kararlar almak bizim sonumuz oluyor ve hayatımızda acı, öfke, hayal kırıklığı
yaşıyoruz.
Koşullandırmalar insanoğlunun en büyük tuzağı olsa da
aslında arınmak ve etkilenmemek mümkün. Tek yolu zihni dinlemeyi bırakıp,
kendini yaşamaya başlamakla oluyor. Bu dünyaya ne yaşamaya geldiğimizi bilen
parçamız, amacını yaşamak istiyor onunla tek iletişim yolumuz olan Strateji ve
Otoriteyi takip ederek kısır döngüye dönüşen düşünce kalıplarımızı kırarak
yapabiliyoruz. Koşullandırmaların yarattığı düşünce kalıplarının bize
yerleşmesi yedi yıl aldığı gibi temizlenmesi de yedi yıl almaktadır. Her gün
biraz daha rahatlayarak, biraz daha kendiniz olarak, belki yavaş ama emin
adımlarla kendiniz olarak geçiyor süreç.
İletişim için: arslaneb@gmail.com
İletişim için: arslaneb@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder